Mariah Carey başarıya doymak bilmiyor. Bir pazar akşamı saat 10:00. Dublin'in en pahalı otellerinden birinin özel odasında oturuyoruz. Valentino stiletto'larını ayağından çıkarıyor — onları stilisti seçmiş ama ayağına biraz küçük geliyorlar — ve bir diğer çalışanının sipariş ettiği atıştırmalıkların gelmesini bekliyor. Sabahtan beri sadece biraz protein içeceği içmiş ve bir parça psyllium (bitkisel lif) tüketmiş.
Sonunda kapı açılıyor ve garson, üzeri şarküteri tabağı ve zeytinlerle dolu bir tepsi ve bir şişe kırmızı şarapla içeriye giriyor. Kadehlerimizi kaldırıyoruz; Mariah, sağ elindeki (elbette sol elinde de bir tane var) pırlantalı muhteşem kelebek yüzüğüyle her yana pembe ışıltılar saçıyor. Çıplak ayaklarını mor kadife pufun üzerine kayıtsızca uzatıyor. Büyük çaplı, global bir turnenin tam ortasında; kesinlikle çok yorucu olmalı. Evet, ülke değil “dünya” çapında bir turne.
Mariah, şarabından birkaç yudum alıyor ve özür dileyerek onu geri gönderiyor: “Berbat bir tadı var” diyerek açıklama yapıyor. (Yeni gelen de pek harika değil ama idare ediyor.)
Çoğu kişi — ki buna kendisi de dahil — onun tam olarak ne istediğini bilen ve elde eden bir kadından daha fazlası olduğuna hemfikir. Saf bir kız olarak adım attığı müzik dünyasında 30 yılı geride bıraktı ve müzik listelerinde 100'den fazla hit parçası olan tek kadın sanatçı olma rekoru halen onda. Aslında o belki de 90'lı yılların tek sahibi; “Vision of Love,” “Always be My Baby,” “Hero,” “Honey,” “Heartbreaker…” Bu şarkılardan herhangi birinden bile tek nota duymak, sizi aniden o yıllara ışınlayabiliyor. (Şahsen ben, “My All” şarkısını dinlediğimde ortaokul koridorlarının kokusunu bile alabiliyorum.)
Peki, onun sırrı ne? O kendisini tekrar tekrar keşfetmekten asla bıkmıyor. Sadece bir Mariah var ve kesinlikle yaşsız (bunu gerçek anlamda söylüyorum çünkü internet'te arasanız da, hangi yılda doğduğuna dair net bilgi bulamıyorsunuz.)
Mariah'ı Mariah yapan bir diğer özelliği de adaptasyon yeteneği. Çoğumuzun hafızalarına kazımış ünlü sözlerin çoğu ona ait. Mesela; “ben onu tanımıyorum.” Bir söyleşi sırasında, Alman muhabir ona rakibi Jennifer Lopez'i sormuş, Mariah kendinden çok emin şekilde başını iki yana sallamış ve işte bu yanıtı vermişti: “Ben onu tanımıyorum.” Yıllar sonra, internette ünlü sözler ve fotoğraf altı yazıları kültürünün yaygın hale gelmesiyle bu söz yine hatırlanmış, popüler hale gelmiş ve Mariah'nın internet kraliçesi ilan edilmesine ivme kazandırmıştı.
Günümüzün birbiri ardına çıkıp kaybolan sosyal medya fenomenlerini düşününce, Mariah'nın başarısı ve gücü daha aşikâr şekilde ortaya çıkıyor. Bir gün bile, yok olacağını, unutulacağını, solup gideceğini düşünmedik: O ezelden beri bir fenomen. Onu tanımadığını “iddia eden” yeni nesil süperstar'lara ise söyleyecek sözü var elbette; “Bir plak sözleşmesi yapmak için neredeyse çocuk yaşımdan itibaren, nelerden geçtiğim hakkında hiçbir fikirleri yok. Tabii, bunlar bir şarkı söyleyip, Youtube'a yükleyip, ünlü olmadan çok önceki zamanlardaydı…”
Mariah, New York'un biraz dışında Long Island'da büyümüş. Kendisini tam bir melez — Afro-Amerikan, Venezüellalı ve İrlandalı — olarak tanımlıyor. Boşanmış bir çiftin, her zaman maddi sorunları olan kızı. O dönemleri, “insanlar, tam olarak kim olduğumu, etnik kökenimi ve neden paramız olmadığını anlayamazlardı” diyerek hatırlıyor.
Zorlu çocukluk yılları aynı zamanda yılbaşı tatillerine olan sevgisinin de başlıca kaynağı. “Küçük bir kız olarak hep muhteşem bir yılbaşı geçirmenin hayalini kurardım. Tabii bu hiç olmadı” sözleriyle tanımlıyor o günleri ve devam ediyor: “Erkek ve kız kardeşlerim annemle her neredeysek orada bizi ziyarete gelirlerdi. Mutlaka kavga çıkar ve tatilimiz berbat olurdu. Oysa benim tek isteğim birazcık olsun iyi vakit geçirmekti. Şimdi o zamanlar aklından geçen, hayalini kurduğum her şeyi çocuklarımla yapıyorum.” (Sanıyorum sonunda, Mariah'a yaklaşık 60 milyon dolar kazandıran “All I Want for Christmas Is you” adlı parçası, modern zamanların en popüler yılbaşı şarkısı seçildiğinde de oldukça iyi vakit geçirmiştir.)
Gençlik yıllarını ise, bir yandan garsonluk yaparak bir yandan da bulduğu her boş vakitte şarkı yazarak geçmiş. Sonunda da bir demo albüm yapmayı ve bunu Sony Music'in patronu Tommy Mottola'ya ulaştırmayı başarmış. Bundan sonraki başarıysa Celine Dion ve Micheal Jackson gibi isimlerle çalışan, müzik dünyasının o dev isminin kanatları altına girmek olmuş. İş ilişkisi kısa sürede — 20 yaş farka rağmen — aşka dönüşmüş ve ikili kısa sürede evlenmiş, onlar evlendiğinde Mariah'ın ilk albümü de 1991'in en fazla satan albümü olarak mutluluklarını ikiye katlamış.
“Bir çocuk gelin düşünün; beni ‘yüzde yüz Amerikan’ (her ne demekse) kılmak için müthiş bir efor vardı. Bir birey olarak özgürlüklerim tamamen kısıtlıydı. Aslına bakarsanız bir mahkûmdan pek farkım yoktu.” Mariah evliliğini bu sözlerle tanımlarken Mottola da bunun baştan yanlış ve uygunsuz bir evlilik olduğunu açıklamış, çift sekiz yılın ardından boşanmıştı. Evlilik bitti ancak Mariah'nın müzik yolculuğu son sürat devam etti: Altı tane bir numara albüm, 18 tane bir numara single (çoğunda imzası var), beş Grammy Ödülü… Gerçekten de Mariah'nın beş oktavlık sesi, kelimenin tam anlamıyla müzik dünyasında yankılanıyordu. Peki, hiç mi yol kazasına uğramadı? Elbette uğradı. 2016 yılbaşındaki performansı sırasında kulaklığı arıza yapmış, Mariah arkadaki müziğe uyum sağlayamamış ve şarkıyı kesmişti.
Sıradan bir izleyici onu durumu iyi idare edememekle suçlayabilir ancak o kendisini “eğer böyle düşünenler varsa ben de onlara benim kariyerimi pek de iyi bilmediklerini söylerim” diyerek savunuyor ve ekliyor: “Bunca şeyden sonra kulaklığımın düşmesi kimin umurunda olur ki? Böyle şeyler her zaman olabilir ve gelir, geçer. Gerçek hayranlarım her ne olursa olsun daima benimleler.”
Zamana uygun olarak onu seven — ya da nefret edecek kadar seven ” çoğu hayranı artık özellikle “online.” Ve sakın Mariah'nın bunun farkında olmadığını düşünmeyin. 2011 yılında eski eşi Nick Canon'dan olan ikizlerinin ardından hemen #Dembabies markasını yarattı; ki o zamanlar, ünlülerin bir marka yaratması gerçekten önemli bir işti. 2013 yılında, omzu çıktı ve paparazzi'lerin karşısına ışıltılı bir bandajla çıkarak adından söz ettirmeyi başardı. Bir diğer sansasyon da geçtiğimiz Mayıs ayında gerçekleşecek ve Billboard Müzik Ödülleri resepsiyonunda, ödül konuşmasından hemen önce, sutyeninden bir mendil çıkarıp yüzünü silecek ve onu yere atacaktı. Tabii, bu olayın sosyal medyada nasıl da konuşulduğunu söylemeye gerek yok. “Kesinlikle planlanmış bir şey değildi” diye gülüyor Mariah saçlarını savurup ellerini iki yana açarak.
Ve şunu tekrar tekrar söylemek gerekiyor; kimse ama hiç kimsenin sözleri onunkiler kadar yankı yaratamaz. Bir yandan bir şeyler atıştırıp bir yandan da sohbetimize devam ediyoruz. Mariah, hiçbir rakibinin ismini vermese de — ister Youtube fenomeni olsun, isterse de listeleri alt üst eden bir star — bir şekilde onlar hakkında konuşmayı çok iyi başarıyor. Mesela, şu kitap yazma konusu; “Pek çok sanatçı iyi yazdığını iddia ediyor ama bana sorarsanız hiçbiri de gerçekten yazamıyor. Kimse kırılmasın ama gözlemlediğim bu!”
Peki ya stil meselesi? “Suçlamamak istemem ama şu anda etrafta bir sürü çıplak kız dolaşıyor.” Aynı eleştirel bakış açısı video klipler için de geçerli, “artık hiçbir yıldız 2 milyon dolarlık videolar çekemiyor. Hatta hiç video çekemiyorlar dersem daha iyi.”
Genç erkeklerden hoşlandığı da artık açıkça konuşulan bir konu (şu anda eski dansçılarından Bryan Tanaka ile beraber): “Ben o kadar da çok sevgili değiştirmedim açıkçası. Hayatım boyunca sadece beş kişiyle birlikte oldum. Ve bu rakam piyasadaki diğer kişilerle kıyaslandığında ne kadar masum olduğum ortaya çıkıyor!” Sonra birden konuyu değiştiriyor ve son derece samimi bir şekilde itiraf ediyor: “Bu kırmızı ruj tonu bana hiç yakışmadı. Belki de dudaklarımı yaptırmam gerekiyordu ama artık çok geç.” Ardından ayağa kalkıyor ve ellerini bellerine koyarak şöyle diyor: “Bu triko elbisenin içinde hiçbir şey yok biliyor musun?” Hiçbir şeyden kastı sanıyorum korse.
İlk anda, sohbetimizin daldan dala atlar gibi ilerlediğini düşünmek olası. Oysa kesinlikle öyle değil. Söylediği her bir söz, her bir cümle manşet olabilecek nitelikte. Yine aynı şeyi yapıyor ve son derece zeki bir şekilde, meraklıları besleyecek tüm malzemeyi yavaş yavaş veriyor.
Söyleşinin sonuna doğru konu cilt bakım rutinlerine geliyor. Yüzünü yüzüme yaklaştırıyor ve tenine, dolgun elmacık kemiklerine daha yakından bakmamı istiyor. Nefesimi tutuyorum ancak onun fısıltısıyla düşüncelerden sıyrılıyorum: “Bana istediğin zaman iltifat edebilirsin!”